15.3.17

kant kulübü okurlarıyla söyleşi



Adana Gülbahçesi Kız Anadolu Lisesi öğrencileri, öğretmenleri Şerife Çimen'le Kant Kulübü'nü okumuş, bana soracakları şeyler olmuş.

Çilem Gül CAN: Sağlık Lisesine gitmek istiyordum ama TEOG puanım yetmedi. Annemin isteği üzerine Kız Lisesine kaydoldum. TEOG'u HS gibi düşünebilir miyiz? Ya da HS benim de geleceğimi değiştirebilir mi? :)
Hepimizin yaşamını yönlendiren bizim dışımızda faktörler var. Biz kendi yolumuzu çizmeye çalışırken başkaları da kendilerine bazı yollar çizmeye çalışıyor. Bazı kişilerin kararları, kendilerinin dışında çok fazla sayıda insanın yaşamını etkileyebiliyor. O zaman da biz kendi yolumuzu çizemiyormuşuz gibi hissedebiliyoruz, çünkü onların kararlarına uymak zorunda kalıyoruz. Şöyle düşünebiliriz belki: bir basket maçı yapıyoruz ama kuralları birileri tarafından sürekli değiştiriliyor. Ne yapacağız? En iyi oyunumuzu oynamaya çalışacağız her şeye rağmen.

Derya SARSU: Böyle bir roman yazmanızın amacı nedir?
Galiba bu konular hakkında, yani özgür irade, kader, kendi yolunu çizmek, başkalarının yolunu çizmek, insanlığın geleceğini belirlemeye çalışmak hakkında düşünmek istediğim için yazdım. Yazarken daha iyi düşünüyorum, ne düşündüğümü daha net anlıyorum.

Şükriye AKBURAK : Okuduğum başka kitaplarda Kant Kulübü'ndeki gibi isimlere hiç rastlamadım. Buzcam, Kemer, Dikburun... Farklı geldi. Hoşuma gitti. Kitabı daha özel kıldığını düşünüyorum. Sizin böyle isimler seçmenizin nedeni nedir?
Kitapta bir günlük yaşamda karşılaşabileceğimiz isimler var, bir de tuhaf isimler. Çünkü iki grup karakter var: günlük yaşamda karşımıza çıkabilecekler ve zamandan bağımsız, sanki bütün zamanlarda var olan iki örgütün üyesi olan karakterler. Onları farklılaştırmak istedim.

Bedriye ÇİÇEK: İnsan yetenekli olduğu, ilgi duyduğu bir alanda sevdiği işi yapmalı. Zürafaları Lekeleme Komitesi bu düşünceyi destekliyor gibi ama bunun için şiddete başvuruyorlar. Neden böyle bir şey kurguladınız? Aslında baktığımızda amaçları kötü değil.
Bizim için iyi olacağını düşündüğümüz bir şeyi gerçekleştirmeye çalışanlar her zaman iyi insanlar olmayabilir. Bizim için kötü olacağını düşündüğümüz bir şeyi gerçekleştirmeye çalışanlar da her zaman kötü insanlar olmayabilir. Size serçenin hikayesini anlatayım mı? Bir kış günü minik bir serçe, kırların ortasında donmak üzereymiş. Her taraf karla kaplıymış, serçecik de sığınacak hiçbir yer bulamıyormuş, yiyecek de yokmuş, iyice yorgun düşmüş ve karların ortasında kalakalmış. Soğuktan ölmek üzereyken bir inek onu görmüş, bakmış zavallı serçe zor durumda, onu sıcak tutmak gerek diye düşünmüş ve üstüne dışkısını yapmış, sonra da gitmiş. Soğuktan donmak üzere olan serçe, sıcak dışkının içinde kendine gelmiş, ölmekten kurtulduğu için çok sevinmiş, cik cik ötmeye başlamış mutluluktan. Oradan geçmekte olan bir tilki, serçenin ötüşünü duymuş, hemen o tarafa gitmiş, serçeyi dışkının içinden çıkarmış ve bir lokmada yemiş. Bu hikayeden çıkaracağımız ders şu: boka batmamıza neden olanlar her zaman kötü değildir, bizi boktan çıkaranlar da her zaman iyiliğimizi istemez, ama boka batmışsanız sakın şarkı söylemeyin!

Esra GÜLER: Silahlı çatışmadan çıkıp yemek yemeye gitmelerinden ziyade daha heyecanlı bir son beklerdim. Sonunu böyle bitirmenizin nedeni nedir?
Yaşamda böyle şeyler çok sık oluyor - dünyanın en önemli şeyi olduktan sonra çok sıradan bir şey oluyor, ya da sizi derinden etkileyecek bir şey başınıza geldiği sırada çok sıkıcı başka bir şeyle de uğraşmak zorunda kalıyorsunuz.

Çilem Gül CAN: Devamı gelecek gibi bitti. Aklan'ın New York' a gittikten sonraki gelişmeleri merak ediyorum. Romanın devamını yazmayı düşünüyor musunuz?
Bravo. Başta bunu bir üçlemenin ilk kitabı olarak tasarlamıştım, ama sonra diğer iki kitabı yazmaya fırsatım olmadı.

Esra GÜLER: Ya Aklan iyi bir fizikçi olamazsa? O zaman ne olacak? Ayrıca bu durumdan Su ve Kerim' i sorumlu tutmayacak mı? Kaderi kötü anlamda değişmiş olmayacak mı? Kitabı bitirdikten sonra bunları sorup durdum ben de kendime.
Yaşamla edebiyat arasındaki önemli farklardan biri, hikayelerin bir sonunun olması, ama yaşamda başımıza gelen şeylerin hep devamının gelmesi. Ancak öldüğümüzde geriye bakıp ömrümüzün ne anlama geldiğini anlayabiliriz aslında, belki o zaman bile anlayamayız, çünkü bizim yaptıklarımızın etkisi tanıdıklarımızda, arkadaşlarımızda, çocuklarımızda devam edecek, yine bitmiş olmayacak. Aklan'ın durumu da öyle: iyi bir fizikçi olmama olasılığı tabii var, bunun için birilerini suçlama olasılığı da var, ama bambaşka bir şey olup çok daha mutlu ve faydalı olma olasılığı da var, geriye dönüp "arkadaşlarım iyi ki o zaman öyle bir müdahale yapmış" da diyebilir. yaşamda her şey planlandığı gibi gitmez, bu da iyi bir şeydir aslında.

Bedriye ÇİÇEK: Gizmo ilginç bir araç. Sizce ileride böyle robottan da öte şeyler olacak mı? İnanıyor musunuz buna?
Gizmo aslında iPad'in birazcık daha gelişkini, değil mi? Teknoloji hep öngöremediğimiz biçimlerde gelişiyor. Eminim bundan otuz yıl sonra, şimdi aklımıza bile gelmeyecek teknolojik ürünler günlük yaşamın parçası olacak. Ben sizin yaşınızdayken internet yoktu mesela!

Derya SARSU: Ben şiir ve öykü yazmayı deniyorum. Kitap yazmayı çok istiyorum. Yazma konusunda tavsiyeleriniz nelerdir?
Çok okuyun. Farklı farklı yazarlardan okuyun. Bir şeyi nasıl anlattıklarını, nasıl cümleler kurduklarını, karakterlerini nasıl konuşturduklarını, olay örgüsünü nasıl kurguladıklarını inceleyin. Hatta beğendiğiniz öykülere benzer öyküler yazmaya çalışın.




13.3.17

kodlama fetişi



bir kodlama merakıdır gidiyor. veliler çocuklarının kodlama öğrenmesini istiyor; okullar öğrencilerine kodlama öğretmek için dersler ve kulüpler açmaya çalışıyor. bir sihirli değnek algısı var. kusura bakmazsanız, mühendislik yapmayacak, tasarımcı olmayacak kişilerin kodlama öğrenmesinin büyük oranda fetişten öte bir anlamı olmadığını düşünüyorum. kod zaten “pret-a-porter”/kullanıma hazır bulunabilen bir şey, çok özel durumlarda size özel kod da ürettirebiliyorsunuz uzmanına, gayet de ucuza. daha karmaşık gereksinimler için yeterli kodlamayı öğrenmek de doğrudan uzmanlaşmaya giriyor, yani kodcu oluyorsunuz zaten. ben üniversitede kodlama öğrendim mesela (fortran ve basic), sonra hiçbir zaman işime yaramadı (bu diller de artık kalmadı). askerliğimi yaparken kendi kendime html öğrendim, ama sonrasında çıkan web tasarım programları bunu gereksiz kıldı. şimdi de wordpress’te bir tasarımı ucundan kıyısından düzeltecek kadar css biliyorum, ama bilmesem de olur. herkes kod yazıp start-up’çı olacak gibi bir kanı var, bu da bence gelecek açısından doğru bir yönlendirme değil.

ama şunu kabul edebilirim: kodlama ve “makine aklı” öğrenmek, türev-integral öğrenmek gibi bir şey – bazı meslekler aktif olarak kullanıyor, dolayısıyla bu meslekleri icra edecek olanlar için erken yaşta tanışmak faydalı; aktif olarak kullanmayacak çoğunluk içinse zihin geliştirici bir egzersiz olarak faydalı olabilir. okul yönetimleri integralden ne kadar heyecanlanıyorsa kodlamadan da o kadar heyecanlanmalı.



11.3.17

zor sınav iyidir



eğitim kalitesinden hep yakınırdık, artık eğitimlilerden nefret etmeye vardırdık işi. "kalifiye olmak" sizi "seçkin" yapıyor, liyakat aramak "seçkincilik" oluyor, halka karşı olmak anlamına geliyor. akp içinde bile kendi üyesini okumuşlukla, tahsilli olmakla, yüksek lisans sahibi olmakla, dil bilmekle suçlayanlar var, sayıları artıyor, sesleri gittikçe yükseliyor. iyi eğitim nedir, gerekli eğitim nedir, eğitimsiz de olsa halkın sağduyulu olması nedir gibi konulara girmeden şunu söylemek mümkün: akp iktidarı, kadrolaşma yolundaki son engel olarak gördüğü eğitim seviyesi kriterlerini kaldırmaya, düşürmeye, bunları yapamadığında da etrafından dolaşmaya çalışıyor.

bunun yollarından biri olarak, merkezi sınavların -teog olabilir, üniversite sınavı olabilir, personel sınavı olabilir- ciddi oranda kolaylaştırıldığını görebiliriz yakında. zor sınav, sınava girenleri düzeylerine göre daha iyi ayrıştırır, kolay sınavda herkes yüksek puan aldığı için gerçek bilgi/beceri düzeyini ölçmek zorlaşır. bilgisine göre ayrıştıramadığınızda da doğum tarihine, soyadı sıralamasına göre vs gibi "harici" kriterlere başvurulur. bu da diyelim ki daha önce bilgisiyle odtü işletmeye giremeyenlerin artık girebilmesini sağlar. ortalama öğrenci kalitesi de böylece düşürülmüş olur. istatistiksel olarak bakıldığında, bu yeni durumun belirli kesimlere avantaj sağladığı görülebilir. ama daha da önemlisi, eğitim kurumlarının kalitesinin içeriden, bu kez öğrenciler üstünden düşürülmesi. zaten hocalar için ayrı bir "tenkisat" programının uygulandığı bir ortamda, tamamlayıcı bir uygulama olur bu.

bu durumun orta vadede ciddi bir "toplumsal dinamit" haline geleceğini görmek zor değil. eğitim kalitesinin daha da düştüğü bir ortamda genel bir "eğitim düzeyi"nden beklenen kişisel ve toplumsal faydalardan vazgeçilmesinin de ötesinde, kimsenin yaptığı işi doğru dürüst bilmemesine yol açabilecek vahim bir gelişme olur bu. gidişatın o yönde olduğuna dair çok sayıda emare de var zaten.

iş geldi buraya vardı: şimdiki zorlu sınavımız, öğrencilerin ve ülkenin "zor sınav" hakkını korumak.