Dört Yıldızlı Otel


Faruk Ulay için


Çölün ortasında, herşeyiyle son derece düzenli bir otel işletiyorsun – en ufak işlerin bile kesin bir talimatnamesi var, sen de çölün ortasında tek başına duran bir oteli aksilik çıkmadan yönetebilmek için yapılması gereken tüm işleri düşünmüşsün.

****

Otelinin iki kapısı var elbette – biri gelişler, diğeri de yalnızca gidişler için; bu ikisi asla birbirine karıştırılmıyor.

****

Otelinde bu düzeni kurmak için çok çalıştın, bu düzeni korumak için daha da çok – şimdiyse, entropiye karşı giriştiğin bu savaş hakkında kuşkular beliriyor kafanda.

****

Otelinde çarşafları değiştirmenin ve odaları havalandırmanın, konukları yukarı çıkarıp etrafı gezdirmenin, hesap açıp kapamanın kesin ve tek bir yolu var.

****

Bu otelin kusursuz Yöneticisi olarak herşeyi denetliyorsun, hatta personelin nasıl gülümseyeceğini, utanacağını, endişeleneceğini ve birbirini koruyacaklarını bile – l’ordre dure longtemps.

****

Bir kontrol sapığı olmakla suçlandın pek çok kez, ama bu büyük haksızlık: işte bak, otelinin kadrolu müzisyenleriyle birlikte bir doğaçlama seansı yaparken gitar çalıyorsun, birbiri ardına ince ince işlenmiş sololar döktürüyorsun, doğaçtan.

****

Herşeyle ilgili talimatnamelerin bulunduğu, tavana kadar yükselen dosya dolaplarıyla dolu Talimatnameler Odasının ortasında duruyorsun – duruyorsun ve Talimatnameleri Dosyalama ve Değiştirme Talimatnamesini okuyorsun, yeniden, yeniden.

****

Şarkılar söylenmeli – detone, ritmibozuk şarkılar.

****

Giriş kapısından çıkıyorsun, personelin seni izliyor, izlememek için büyük çaba gösteriyorlar – Yönetici oteli terk ederse (ki bunu hiç yapmaz), üstelik de yanlış kapıdan çıkarsa (ki bunu hiç kimse yapmaz) ne yapılması gerektiği konusundaki talimatnameyi anımsamak için daha da büyük bir çaba gösteriyorlar.

****

Hiç ölmeyecektin orada, benliğini her deliğe girecek kadar genişletmeyi de öğrenmiştin, neden terk ettin otelini – pasaklı konukların arkasından sifonu çeken, daha neler neler yapan oda görevlilerinin sana tapması yetmiyor muydu?

****

Otele kafanı takmamaya çalışarak yürüyorsun çölde – senin koymadığın kurallarla yönetilen bu yerin sunduğu heyecan verici olasılıkları düşünerek her nasılsa beceriyorsun yakıcı sıcaklığı hissetmemeyi.

****

Her ne kadar sen kestiremesen de, çölde zaman duygusunu yitirmen pek uzun sürmüyor – ama sonuçta otelsiz kalmış bir Yöneticinin ne işine yarar ki zaman?

****

Çölde çeşitli boyutlarda bu denli çok iskeletin olması, ama hiç canlı hayvan olmaması –yani sürecin değil, yalnızca sonucun gözükmesi- garip geliyor sana.

****

Çölün dişi panteri hakkında söylenenleri sen de duymuştun; geceleri, dondurucu soğukta uyurken, onunla aniden karşılaştığını ve gözlerinin içine baktığını düşlüyorsun – bu düşünce seni sıcak tutmaya yetiyor.

****

Çöl heyecanlandırıyor seni, ama vicdanın ikide bir araya girip bir Lorelei şarkısını, çölün ortasındaki otelini anımsatıyor.

****

Bir gece, ayışığının gözüne girmesini engelleyen bir kum tepeciğine yaslanmış uyurken panteri görüyorsun; düşlediğinden çok daha küçük bir hayvan bu – kumların üstünde kayarcasına ilerlerken, başını çevirip senden tarafa bakmıyor bile.

éééé

Çölün düzensizliği, gelişine rastlantısallığı seni rahatsız etmiyor – hatta çölün özünü oluşturan ve onun kaosunu yöneten kestirilemez yinelenme düzeninden keyif bile alıyorsun.

éééé

Çöl büyülüyor seni, ama otelini de özlemiyor değilsin – işler senin yokluğunda sarpa sarmış olabilir; daha kötüsü, sarmamış da olabilir.

éééé

Çölde ölebilirdin, otelindeyse asla ölemezdin – bunun şimdi değişmek üzere olabileceğini hissediyorsun, çünkü çölde ölmedin ve geri geldin.

****

Çölden oteline döndüğünde her iki kapısının da içeriden kilitlenmiş olduğunu görüyorsun – kapıyı kırarak içeri girdiğindeyse, bütün personelinin gitmiş olduğunu anlıyorsun.

****

Çölde yalnız olmak, otelde yalnız olmak kadar kötü değildi, binlerce talimatnameye uyacak kimsenin olmaması kadar kötü değildi – önce rastlantı uğruna ölümsüzlüğü bıraktığın, sonra da belirlenmişlik ve kader adına ölümlülükten vazgeçtiğin için kendini biraz tuhaf hissediyorsun şimdi.

****

Ömründe ilk kez, zamanının tükenmekte olduğunu fark ediyorsun: başkaları için bir geçiş noktası olan, ama sana bir sığınak vaat eden bu yerde tıkılıp kaldın – oteline döndün, ama otelin eski otel değil.

****

Terk edilmiş otelde Mahler yankılanıyor, sen de eşlik ediyorsun: “Dunkel ist das Leben, ist der Tod” – ve gözlerinde çok güzel bir ölüm taşıyan panteri görüyorsun, merdivenlerden aşağı iniyor.

****

Otelin ışık hızıydı, düzensiz ölümlülük ile düzenli ölümsüzlük arasındaki kapıyı tutuyordu – sınırı aşmaya kalkıştın ve bu pek de iyi olmadı, değil mi?